Boşluk Hissi

“Boşluk hissi” genellikle bir insanın yaşamında anlam, amaç veya bağ eksikliği hissettiği duygusal bir durum olarak tanımlanabilir. Bu duygu, bireyin kendisini içsel olarak tatminsiz, kaybolmuş ya da yönsüz hissetmesine neden yol açar. Bu durum, farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar.

Olası Nedenler:

  1. Anlam Arayışı: Hayatta bir amaç veya hedef bulamama, kişinin varoluşsal bir boşluk hissetmesinin nedenidir.
  2. Bağlantı Eksikliği: İnsanlar arası ilişkilerde yeterince derin bağlar kurulamaması, yalnızlık duygusuna yol açar.
  3. Değişim ve Kaybı: Özellikle büyük bir kayıp (sevilen birinin ölümü, iş kaybı, ayrılık) çok önemlidir. Ayrıca yaşamda büyük bir değişim (taşınma, mezuniyet, emeklilik) sonrasında ortaya çıkar.
  4. Rutinleşme: Tekdüze bir yaşam sürmek, monotonluk hissiyle birlikte boşluk duygusunu tetikler.
  5. Ruhsal Sağlık Sorunları: Depresyon, anksiyete veya tükenmişlik gibi durumlar bu hisse eşlik eder.

Çözümler

  • Kendinizi Anlamaya Çalışın: Bu hisse neden olan durumu ya da düşünceleri anlamak için kendinize zaman ayırın. Günlük tutmak veya bir terapistle konuşmak faydalıdır.
  • Bağlantı Kurun: Yakınlarınızla daha fazla vakit geçirin. Ek olarak, yeni insanlarla tanışmayı deneyin ya da toplumsal etkinliklere katılın.
  • Rutinlerinizi Değiştirin: Özellikle hayatınıza yeni bir şeyler eklemek yararlıdır. Örneğin, hobi edinmek, seyahat etmek, yeni bir şeyler öğrenmek monotonluğu kırar.
  • Profesyonel Destek Alın: Eğer bu his uzun süredir varsa veya hayat kalitenizi etkiliyorsa uzmandan yardım almak önemlidir.

Bileşenleri

Günümüz insanının temel meselelerinden biri “boşluk” duygusudur. Bu duygu ne istediğini bilememek, ne hissettiğini anlayamamak, kendini yönetememek ve kararsızlık gibi bileşenleri içerir. Kendini anlamsız bir boşlukta gibi algılayan kişiler, oradan oraya atılmış gibi hissediyorlar. Ayrıca bu his onlara derin bir acı veriyor. Öyle ki aşklarının sonucu hep hayal kırıklığıdır. Ya da evlilik planları mutlu sona ulaşamıyor ya da eşlerinde aradıklarını bulamıyorlar. Bu kişiler terapi sürecinde eşlerinden kendilerindeki eksikleri, boşlukları doldurmasını beklediklerini anlıyorlar. Dolayısıyla eşleri bunu yapamadığı için öfkelendiklerini fark ediyorlar. Ayrıca giderek kaygılı biri olduklarını ifade ediyorlar.

Bu kişiler amaçlarının herkes gibi olmak istediğini söyler. İstekleri arasında;

üniversiteden başarıyla mezun olmak,

bir işe girmek,

aşık olup evlenmek ve bir yuva kurmak olduğunu söyler.

Fakat bir adım ilerisinde tüm bunların aslında kendi istekleri olmadığını anlarlar. Çünkü bunlar anne-babaların, öğretmenlerin, sosyal çevrenin dayatmalarıdır. Öte yandan aileleri bir çok kez onlara özgürce karar verme hakkı olduğunu söylemiştir. Ama bu yeterince inandırıcı olmamıştır.

İçinde yaşadığımız dönem bir savaş, terör, şiddet, istismar, çevre felaketi, ekonomik dalgalanma ve toplumsal değişim dönemidir. Dolayısıyla nereden bakarsak bakalım güvensizlik dolu bir gelecek bizi çevreliyor. O yüzden bireyin kendini işe yaramaz bulmasını, “boşlukta hissetmesini” ve ne yapacağını bilememesini yadırgamamak gerekiyor. Bu kişilerin psikiyatriste ve psikoterapiste başvurmaları onların “zayıf” ve “nörotik” olduğu anlamına gelmez. Yardıma ihtiyaç duymaları, her türlü olumsuzluğa kolayca adapte olan sıradan insandan çoğu zaman daha duyarlı ve daha yetenekli olmalarıyla ilgilidir. Hemen kabullenip uyum sağlayamazlar çünkü sorgulamaya ve çözüm üretmeye meyillidirler. Çözüme ulaşamadıklarında çatışma yaşayarak ruhsal yardım talep ederler. Dolayısıyla aynı zamanda bu kişiler toplumun psikolojik durumunu gösteren gerginlikler ve çatışmalar konusunda kaynak sağlarlar. Başka bir ifadeyle toplumda yakın gelecekte meydana gelebilecek her türlü karışıklık ve patlamanın habercisi olmaları mümkündür.

Sonuç

Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi içinde boşluk hissi olan kişilere yalnızca psikiyatrist ofislerinde rastlamıyoruz. Hemen hepimiz davranış ve seçimleriyle sürekli başkalarının beklenti ve isteklerini gerçekleştirmeye çalışan kişiler görürüz. Sanki bir uzaktan kumandayla idare ediliyormuş izlenimi veren toplum üyeleri de boşluk duygusundan mustariptir. Dikkat çekecek kadar farklı olmayı değil de toplum içinde kaybolacak kadar uyumlu biri olmayı tercih etmektedirler. Böyle bir kişi başkalarından aldığı talimatlara kolayca uyar. Ancak talimatlar arasından hangisine uymak istediği konusunda seçim yapamaz. Kendisine ait hiçbir motivasyon gücü kalmamıştır ve tekdüze çalışan iradesiz bir makine gibidir. Neredeyse tek istediği kimsenin gözüne batmadan “öteki” tarafından dışlanmadan kabul görmektir. Sürekli duygularını baskı altında tutmaya çalışırlar ve sistemin onlara buyurduğu komutları yerine getiren robotlara dönüşürler.

Sonrasında ise boşluk hissinin ve önlenemez can sıkıntısının ciddi boyutlara ulaştığını görüyoruz. Örneğin günlük işlerini şaşmaz bir dakiklikle yapan kendi halinde, çevresinde halim-selim algılanan bir adam ondan hiç beklenmeyen “tuhaf” ya da “beklenmedik” eylemlere kalkışabilmektedir. Bir otobüs şoförü, bir manav veya bir güvenlik görevlisi olan bu durumdaki kişi “seri katil”, “toplu intihar” ya da “alışılmadık bir protesto eylemi” faili olarak gündeme oturabiliyor. Böyle olunca tüm dikkatler birden bu “sıradan” insan üzerinde toplanıyor ve sistemdeki tıkanıklığın, umutsuzluğun nasıl bir kaosa yol açabileceğini fark ediyoruz.

Etiketlendi: