Paranoid Kişilik Bozukluğu

Kişilik Bozuklukları Psikiyatrik Bozukluklar

Paranoid kişilik bozukluğu, kişinin, sürekli olarak güvensiz, kuşkucu ve başkalarının kötü niyetlerinden şüphelenme eğiliminde olduğu bir kişilik bozukluğu türüdür. Bu kişiler, başkalarının kendisine zarar vermek istediğine dair sürekli bir endişe taşırlar. Diğer insanların sözlerini ve davranışlarını sürekli olarak yanlış yorumlarlar. Ekseriyetle olumsuz bir niyet ararlar ve güven duymakta güçlük çekerler. Aşırı şüphecilikleri ve güvensizlikleri nedeniyle insanlarla yakın bağlar kurmakta zorlanırlar. Sonuç olarak sosyal izolasyon, yalnızlık ve iş ilişkilerinin bozulması gibi sorunlar ortaya çıkar. Ayrıca, yanlış anlaşıldığını düşünmek, aşırı alınganlık ve kendini savunmak için tetikte olma hali görülür.

Bu kişilerin bazı özellikleri:

  • Ortada bir kanıt olmasa bile diğer insanların arkasından iş çevireceğini, kendilerini sömüreceğini, aldatacağını veya zarar vereceğini düşünür.
  • Başkalarının kendilerine tuzak kurduğuna dair bir şüpheye düşerler.
  • Bir sebep yokken şüpheleri nedeniyle saldırıya geçebilirler.
  • Başkalarına sır vermekten çekinirler. Çünkü paylaştıkları bilgilerin kendilerine karşı kullanılmasından korkarlar.
  • Arkadaşının esprili bir yorumunu bile karakter saldırısı olarak algılar.
  • Paranoid kişilik bozukluğunda sıklıkla patolojik kıskançlık da vardır:
    • Eşlerinin ya da cinsel partnerlerinin bir gerekçe olmadan sadakatsiz olduğundan şüphelenirler.
    • Bu nedenle, ihanete uğramamak için partnerlerini kontrol etmek isterler.
    • Ayrıca partnerlerinin nerede olduğunu, eylemlerini ve sadakatini sorgularlar.

Paranoid Kişilik Bozukluğu Tarihçesi

İlk Tanımlar:

  • Paranoid kişiliğin en eski tanımlarından biri, Fransız psikiyatrist Valentin Magnan tarafından yapılmıştır. Magnan Göre;
    • kendine özgü düşünme tarzı,
    • hastalık kaygısı (hipokondriyazis),
    • aşırı duyarlılık,
    • alıngan düşünme
    • şüphecilik gösteren bu kişileri “kırılgan kişilik” olarak tanımlamıştır.
  • Benzer bir tanımı, Emil Kraepelin’in 1905’te yapmıştır. Ona göre “şikayet bulmak için her zaman tetikte olan, ancak sanrıları olmayan” kişilerdir.
    • kibirli,
    • bencil,
    • hassas,
    • sinirli,
    • kavgacı,
    • dünya ile çekişme içinde olan  kişileri “sözde mızmız bir kişilik” olarak adlandırmıştır.
  • Kraepelin, 1921’de “paranoyak kişilik” durumunu yeniden adlandırdı. Bu kişilerin haksızlığa, düşmanlığa, müdahaleye ve baskıya maruz kaldığını düşünen, güvensiz kişiler olduğunu belirtti. Bu kişiliklerde bir yandan alışılmadık fikirlerine inatla sarılma vardır. Diğer yandan da çoğu zaman her dedikoduyu gerçek olarak kabul etme eğilimi olduğunu bildirdi. Kraepelin ayrıca, daha sonra paranoid psikoz geliştiren kişilerde paranoid kişilik özelliklerinin sıklıkla mevcut olduğuna dikkat çekti.
  • Kraepelin’in ardından Eugen Bleuler , “tartışmalı psikopati” veya “paranoyak yapının” büyüklenmecilik, şüphecilik ve kötülük görme düşüncesi ile karakterize  olduğunu ve ayrıca bu kişilerin yanlış varsayımlarının gerçek bir yanılsama biçimine ulaşmadığını da vurguladı.
  • Ernst Kretschmer, paranoyaya yatkın kişiliğin hassas bir iç çekirdeği olduğunu vurguladı. Bu kişilerin utangaç ve yetersiz hissettiğini ama aynı zamanda bir hak sahibi gibi tavırları olduğunu belirtti. Başarısızlıklarını başkalarının entrikalarına bağlarken içten içe kendi yetersizliklerinin de farkında olduklarını ifade etti. Sonuçta kendilerine aşırı önem verme ile çevreyi değersiz ve küçük düşürücü olarak deneyimleme arasında sürekli bir gerilim ve ikilem içinde olduklarını ileri sürdü.
  • Bir Alman fenomenolog olan Karl Jaspers , paranoyak kişiliğe benzeyen “kendine güvensiz” kişilikleri tanımladı. Jaspers’a göre, bu tür insanlar, dış deneyimlerini çarpık olarak yorumlar ve sonucunda  içsel aşağılanma yaşarlar. Kendilerini küçümsemelerine dışarıdan onay alma dürtüleri vardır ve bu, diğer insanların davranışlarından alınmaya neden olur.
  • Kurt Schneider 1950’de “fanatik psikopatlar” kavramını kullandı ve onları iki kategoriye ayırdı:
    • Kavgacı Tip: Yanlış fikirleri konusunda çok ısrarcı ve aktif olarak çatışmaya giren tip
    • Eksantrik Tip: Pasif, ketum, değerini ve anlamını anlayamayacağı özel bilgilerin kimseye verilmemesi gerektiği  düşünen tip
  • Altmışlardan Leonhard ve Sheperd, paranoyak kişileri yeteneklerine aşırı değer veren ve başarısızlıklarını başkalarının kötü niyetine bağlayan kişiler olarak tanımladı. Bu kişilerin kişilerarası ilişkilerinin bozulduğunu ve başkalarıyla sürekli çatışma halinde olduklarını da belirttiler.

Daha yeni tanımlar:

  • 1975’te Polatin, paranoyak kişiliği katı, şüpheci, bencil ve içsel olarak aşırı duyarlı, ancak duygusal olarak gösterişsiz olarak tanımladı. Bir fikir ayrılığı olduğunda, bu kişilerde altta yatan güvensizlikle birlikte baskıcılık ve öfke patlamaları ortaya çıktığını ifade etti.
  • 1980’lerde, Theodore Millon paranoid kişilik bozukluğunun özelliklerini dört kategoriye ayırdı:
      1. Teyakkuz hali, aşırı sinirlilik ve karşı saldırı
      2. Aşırı duyarlılık, sosyal izolasyon ve güvensizlik
      3. Kişisel güvensizlikleri inkar etme, bunları başkalarına atfetme ve kendi özellikleri aşırı üstün görme fantezileri
      4. Bağımlılıktan nefret eden ve kendini başkalarından düşmanca uzaklaştıran başa çıkma tarzı

Önemli bir nokta, paranoid kişilik bozukluğu, şüphecilik veya güvensizlik yaşayan her bireyde vardır denemez. Bu bozukluğun tanısı için kişinin, yaşamını önemli ölçüde etkileyen ve işlevselliğini ciddi şekilde bozan belirgin ve sürekli bir örüntü olmalıdır. Bu nedenle, tanının bir psikiyatrist tarafından konulması önemlidir.

Bu bozukluk, genellikle erken yetişkinlik döneminde başlar ve kişisel, sosyal ve mesleki alanlarda olumsuz etkileri olabilir. Paranoid kişilik bozukluğunun nedeni tam olarak belirlenmemiş olsa da, genetik ve çevresel faktörlerin rol oynayabileceği düşünülmektedir. Çocuklukta yaşanan fiziksel, duygusal ve cinsel istismar yetişkinlikteki paranoid kişilik bozukluğu ile güçlü bir şekilde ilişkili bulunmuştur. Tedavide, ilaçlar ve psikoterapi semptomları yönetmeye yardımcı olabilir.

Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri (DSM-5)

Paranoid kişilik bozukluğu, DSM-5’de listelenmiştir. Ayrıca DSM’nin önceki tüm sürümlerine de dahil edilmiştir.

A- aşağıdakilerden en az dördünün olması ile belirli, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk duyma;

  1. Yeterli bir temele dayanmadan, başkalarının kendisini sömürdüğünden, kendisine kötülük yaptığından ya da kendisini aldattığından kuşkulanır.
  2. Arkadaşlarının kendisine olan bağlılıkları ya da güvenilirlikleriyle ilgili yersiz kuşkuları vardır.
  3. Söylediklerinin kendisine karşı kullanılacağı korkusuyla başkalarına açılmak istemez.
  4. Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılama ya da göz korkutma anlamı çıkarır.
  5. Sürekli kin besler.
  6. Ortada bir neden yokken başkalarının kimi davranışlarını, kişiliğine ya da saygınlığına bir saldırı olarak algılar ve bunlara birden öfkeyle karşılık verir ya da karşı saldırıya geçer.
  7. Eşinin yada cinsel partnerinin sadakatiyle ilgili yineleyici, yersiz kuşkuları vardır.

B- Yalnızca şizofreni, iki uçlu bir bozukluk ya da psikoz özellik gösteren depresyon bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkmaz ve başka bir sağlık durumunun fizyolojik etkilerine bağlanamaz.

Not: şizofreninin başlangıcı öncesinde tanı ölçütleri karşılanıyorsa ‘hastalık öncesi’ deyişini ekleyin (hastalık öncesi paranoid kişilik bozukluğu)

Tedavi

Paranoid kişilik bozukluğu olan kişiler nadiren kendi başlarına tedavi ararlar. Genellikle aile üyeleri, iş arkadaşları veya işverenler onları yönlendirir.

Psikoterapi tercih edilen tedavi yöntemidir. Terapi, başta güven ve empati olmak üzere genel başa çıkma becerilerinin artırılmasının yanı sıra sosyal etkileşimi, iletişimi ve öz saygıyı geliştirmeye odaklanır.

Bu kişiler sıklıkla başkalarına güvenmediğinden,  bu durum tedavide bir zorluk teşkil etmektedir. Çünkü güven ve yakınlık kurma, psikoterapinin önemli faktörleridir. Sonuç olarak, bu kişiler tedavi planlarını takip etmeyebilir ve hatta terapistin amaçlarını sorgular.

Anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden sorunlar için ilaç tedavisi verilir. Bu amaçla anti-anksiyete, antidepresan veya antipsikotik ilaçlar var olan semptomlara göre reçete edilir.